Sürprizlerin bol olduğu bir sezonu geride bıraktık..
Bu sürprizlerin en büyüğü hiç kuşkusuz, sezona önemli transferlerle giren Galatasaray ve Fenerbahçe‘nin şampiyonluk yarışı dışında kalmasıydı. Fenerbahçe’deki durum aslında transfer konusunda izlenen hatalı politikaların sonucuydu. Aragones‘in takımla kimyasının bir türlü uyuşmaması Fenerbahçe‘nin sezon başından itibaren çok basit puanlar kaybetmesine sebep oldu. Çıktığı bütün derbilerden puan çıkararak ligdeki gücünü kanıtlamasına rağmen, takımın içinde bulunduğu huzursuz ortam ve sorunlar lige erken havlu atmasına sebep oldu. Ezeli rakipte ise durum biraz daha farklıydı. Ligin en tempolu futbolunu oynuyorlardı. Bir sezon öncesinde bekleneni vermediği için taraftarın küstüğü Lincoln, Alman hoca Skibbe’nin yönetiminde beklenenin çok üstünde bir performans sergilemeye başlamıştı. Arda, Lincoln, Kewell ve Baros dörtlüsü ile muhteşem bir hücum hattı kurmuştu.. Fakat üst üste gelen sakatlıkların yaşattığı kadro sıkıntılarına, Avrupa maçlarındaki kötü gidişatın eklenmesi oluşturulan bu yapının yerle bir olmasına sebep oldu. Burada da en büyük sorun yönetimin, takıma gereğinden fazla müdahale etmesiydi. Bir önceki sezon da benzer karar alarak şampiyonluğu kendine mal eden yönetim bir kez daha kahraman olmayı denedi. Fakat bu sefer işler istedikleri gibi gitmedi. İki ezeli rakibin ligden erken çekilmeleri, Ersun Yanal ile yenilenen Trabzonspor’a da yıllar sonra bir kez daha şampiyonluk yolunu açtı. Fakat gerek yönetimin gerekse taraftarın yenilenen bir takıma gerekli sabrı gösterememesi, camiada büyük bir travmaya neden oldu ve Yanal’ın bileti yanlış bir kararla kesildi. Halbuki Yanal’la devam edilse son haftaya kadar şampiyonluğu matematiksel olarak kovalayan Trabzonspor belki de ipi göğüsleyen taraf olacaktı.
Bu üç takımın oyuncularından öte, yönetimlerinin yaptıkları hatalar, şampiyonluk yarışının da sürpriz bir şekilde Sivasspor ile Beşiktaş arasında geçmesine sebep oldu. Türkiye’nin belki de en iyi kadrolarına sahip iki takım olan Galatasaray ve Fenerbahçe’nin durumları göz önüne alındığında, Sivasspor’un ve Beşiktaş’ın kadrolarını kıyaslamaya gerek yok. Zaten aralarındaki en önemli fark da kadroları değil, teknik adamlarının takımı motive etmek adına verdikleri demeçlerdi. Bülent Uygun’un futboldan uzaklaşıp, bazı yerlere gerekli gereksiz mesajlar vermek adına yaptığı açıklamalar, takımın ümidini güçlendirmek yerine – özellikle de son 5-6 haftalık periyotta- işleri daha da zorlaştırdı. Her ne kadar şampiyonluk yarışı son ana kadar sürmüş gibi görünse de, herkes Beşiktaş‘ın şampiyonluğunu 33. haftada ilan ettiğini biliyordu. Bunda da en büyük pay hiç kuşkusuz Mustafa Denizli’nin takım üzerindeki etkisiydi. Denizli takımın başına geçtiği ilk günden itibaren hep ileriyi göstererek umudu aşıladı oyuncularına.. Zaten sezon öncesi takımdan uzaklaştırılan ancak daha sonra Denizli’nin göreve başlamasıyla tekrardan arkadaşlarının yanına dönen İbrahim Toraman’da hocalarının takım üzerindeki etkisini şöyle özetliyor: "Mustafa Denizli takıma geldiği ilk günden bu yana, iki kupayı da alacağımızı en kötü günümüzde dahi söylüyordu. Söylemlerinden hiçbir zaman vazgeçmedi. Bunu bir şekilde kafamıza işledi. Biz de bu sene çok fazla istedik ve sonunda başardık"
Hayal kırıklıkları ve sürprizleriyle sezon son erdi ve bütün takımlar artılarını-eksilerini görme adına hummalı bir çalışmaya girişti. Bu çalışmaların da ilk adımı Galatasaray’dan geldi. Rjikaard’ın gelişi sadece Türkiye‘de değil bütün dünyada geniş yankı uyandırdı. Bu transfer Türk futbolu için iki güzel olaya gebe aslında. Hiç kuşkusuz Rijkaard gibi bir ismin Türkiye’ye gelmesi beraberinde bazı önemli yıldızların 30 yaşını geçmeden önce ülkemize transferinin yolunu açabilir. Ayrıca bu gelişme sağlanırsa ligin kalitesi yukarılara tırmanır..
Bu yönden bakıldığında belki de ligden daha çekişmeli bir transfer sezonu bizleri bekliyor..Bunun sinyalleri de geçtiğimiz hafta verilmeye başlandı. Mehmet Topuz transferinde yaşanan belirsizlik ve yapılan açıklamalar gündemin zirvesine yerleşti. Yaratılan bu kaosu da doğuran Kayserispor yönetiminin oyuncusuyla yaşadığı iletişimsizlikti elbette. Fakat bu gerilimi asıl tırmandıran, transfer sonrası yapılan profesyonellik dışı açıklamalardı. Menajerin bu noktada yapması gereken oyuncuyu korumak olmalıydı. Ancak üzerinde formayla kameraların önüne geçirip konuşturması daha sezon başlamadan gerilimi hat safhaya ulaştırdı. Şu anda Mehmet Topuz‘un hangi takımda oynayacağı tam bir muamma. Ancak adresi bundan sonra neresi olursa olsun, bu gerilim bütün bir sezon boyu iki takımın üzerinde fazlasıyla hissedilecektir..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder