20 Ağustos 2009 Perşembe

MUHTEŞEM YAŞLI BAYAN GOODISON PARK…


Düşler Tiyatrosu Old Trafford, Katalan Mabedi Camp Nou, Kraliyet Sarayı Santiago Bernabeu, Arap Harikası Emirates ve diğerleri… Dünya futboluna damga vurmuş devlerin, maçlarını oynadıkları, görsel güzellikleri futbolseverlere yansıttıkları özel mekanlar… Birer mimari harikası, çok özellikli, bol taraftarlı, gürültülü ve görkemli yapılar… Ancak gençlik yıllarını Championship Manager çılgınlığıyla geçirmiş bizler için çok daha fazlası var. Upton Park’ta West Ham’ı çılgınca desteklemek, Anfield’da You’ll Never Walk Alone’u hep bir ağızdan haykırmak ve Westfalen’de 80.000 Dortmund’lu arasında uçuk sarıya bürünmek gibi… Ve hepsinden özel bir stadyum var ki, o İngiltere’nin (bazı rivayetlere göre dünyanın) göz bebeği, adanın ‘Muhteşem Yaşlı Bayanı’, Liverpool şehrini bir derbi cennetine dönüştüren, Everton’ın maçlarını oynadığı Goodison Park…
Kuruluş yıllarında maçlarını Anfield Road’da (ki o zamanlar tribünü dahi olmayan açık bir saha olan Anfield) oynayan Everton’ın iç çekişmeler nedeniyle kiralamak zorunda kaldığı bu stat, dönemin kongre üyesi Dr. James Baxter’ın yalnızca 1000 poundluk bağışıyla Mavilerin oldu. Ancak, 1800’lü yılların sonlarına gelen bu dönemde, futbol yerine daha çok atletizm ve konserler rağbet görüyordu İngiltere’nin ilk resmi stadyumunda. Ve Goodison Park bir eylül akşamında, ilk resmi maçla hizmete girdi. Bu maçta ev sahibi Everton, dostluk maçında Bolton Wanderers’ı konuk edecek ve sahadan 4-2’lik skorla ayrılacaktı. Ancak Maviler için ilk ciddi randevu Bolton’dan yalnızca 1 gün sonra ligde karşılaşacakları Nottingham Forest’la olanıydı ve takvimler 3 Eylül 1892’yi gösterirken, Everton sahadan 2-2’lik beraberlikle ayrıldı. (maçla ilgili bir dipnot da halen taraftarların içini burkan ilk golün Forest’lı Horace Pike’ten gelmesi oldu.)
İşçilerin şehrinde zaman ilerledikçe büyük maçlara ev sahipliği yaptı Goodison Park ve tabi birçok ilklere de imza attı Adada. Her 10 yılda bir tribünlere yeni katların eklenmesi, savaş yıllarında inşa edilen yer altı sığınakları, 66 Dünya Kupası’nda ilk kez alttan ısıtmalı koltukların hizmete girmesi gibi özellikler her zaman fark yarattı. Bunların hepsi bir yana gelenekçi İngilizler için en önemli fark, dönemin hükümdarı (1913) V.George’ın (ki bu dünya üzerinde bir kralın ilk stadyum ziyaretidir) Goodison Park’ı şereflendirmesi oldu.
Stadın Evertonlulara has özellikleri de var tabi. 1985 yılında Bayern Münih önünde 1-0 yenikken, 3 dakika içinde atılan 3 gol (Bayern’in kaderi bu sanırım) Kupa Galipleri Kupası’nda mavilere final kapısını açtı ve bizleri de FIFA oyunlarının ünlü ismi Andy Gray’le tanıştırdı. Bu karşılaşmanın ardından Almanlar büyülendikleri düşüncesine kapılsalar da, tek etki stadyumdaki müthiş atmosferdi.
Şimdilerde Everton Premier Lig standartlarına göre hep mütevazı kadrolar kuruyor olsa da, Goodison Park sakinleri, Tim Cahill ve Leon Osman’ı izlemekten, Wayne Rooney gibi yıldızlarıyla gururlanmaktan oldukça memnun gibiler. Belki bir kez daha Avrupa’da kupa kazanamayacak ya da lig şampiyonluğu yaşayamayacaklar ama, Liverpool’un en eski takımını tutuyor olmak ve dünyanın ilk stadında maç izlemek her zaman özel olacak onlar için…

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Rijkaard'la adım adım...


Turkcell Süper Lig bu hafta sonu kapılarını futbolseverlere açtı.


Gerek sezon açılışından önce oynanan elemeler, gerekse bomba transferlerin sezon açılışına yakın tarihlerde takıma katılmalarının sonucu olarak öyle çok da beklenildiği gibi -görkemli- bir açılış olmadı..


Ama yine de geçtiğimiz sezonu düşününce oldukça çekişmeli bir ligin bizi beklediği açık.


Eleme oynamaya başladığı ilk maçtan itibaren sert eleştirilerin hedefi olan Galatasaray, Antep karşısında oynadığı oyunuyla her hafta daha da iyi olacağını gösterdi.


Tobol maçından bu yana her hafta biraz daha oturmuş biraz daha güçlü bir takım ortaya çıkıyor. Takımın nerdeyse tamamının da ileriye dönük ve hızlı oynamayı seven oyunculardan kurulu olması oyuna zevk katıyor. Galatasaray özellikle hücum hattında pek çok varyasyona açık bir kadroya sahip. Bu durum da hiç kuşkusuz, oyuncuların formalarına sahip olabilmek için performanslarını en üst düzeyde sergilemelerine sebep olacaktır.


Son iki-üç haftadır söylediğim gibi bir de Aydın konusu var Rijkaard’ın gündeminde. Takımın ilerlemesi en iyi bu oyuncuda gözlemleniyor. 3-4 yıldır beklenen düzeye bir türlü ulaşamayarak kulübeye mahkum olan Aydın şu anda Rijkaard’ın gözdelerinden biri. Yaptığı ara koşular ve çabuk oyunu ile Hollandalı'nın oynatmak istediği sistem için biçilmiş kaftan. Bu yüzden de şu anda Rijkaard'ın en önem verdiği oyunculardan birisi. Bu fırsatı iyi kullanabilirse hem Türk futbolu hem de Galatasaray büyük bir oyuncu kazanmış olacak..


Savunma hattında ise Gökhan ve Servet beklenenin üstünde bir uyum gösterdiler. özellikle de Gökhan Zan bu noktada -şaşırtıcı bir şekilde- iyi performans gösterdi. İleri hattaki oyuncuların hızlı ve yardımlaşmalı oyunu sayesinde Ayhan ve Mustafa Sarp geri dönüşlerde çok da sorun yaşamadılar. Bu da defansın daha rahat oynamasını sağladı. Ayrıca Gökhan Zan ve Servet ikilisinin yedeği olan Emreler'in Maccabi maçındaki oyunları da göz önüne alındığında Galatasaray savunma hattındaki problemi büyük ölçüde aşmış gibi görünüyor.


Fakat aynı şeyi orta saha için söylemek pek de mümkün değil. Mehmet Topal’ın sakatlık problemini psikolojik olarak aşamaması ve Linderoth’un zaten hiç olmayacağı göz önüne alındığında Galatasaray’ın acilen bir orta saha transferine ihtiyacı var. Bu eksikliğin giderilmemesi durumunda, Galatasaray’ın savunma hattı yine eskisi gibi açık vermeye başlayacaktır.


Serbest vuruşlardaki ustalığı ile transferi gündeme bomba gibi düşen Elano’yu henüz izleyemedik bile. Galatasaray bu haliyle dahi oldukça hazır görünüyor. Fakat Elano sahaya indiğinde ve bu ekip iyi bir orta saha ile desteklendiğinde Galatasaray'ın gol atmadan tamamlamayacağı maç yok gibi görünüyor..

7 Ağustos 2009 Cuma

Sistem Oturuyor

Son iki haftadır söylediğim gibi, elbette bu maçlar bir ölçüt değil. Takımlar önce hazırlıksız yakalandı, sonrasında ise rakipler pek dişli çıkmadı..

Galatasaray yedeklerinden kurulu kadrosu ile Avrupa liginde tarihi bir skor kazandı.


Ali Sami Yen’de aslar yoktu belki ama yarım düzine gol vardı. Rijkaard’ın sahaya sürdüğü ilk on bir, maçtan bir gün önce birilerinin kulağına gitse muhtemelen teknik adamın sonunu getirirlerdi.

Artık Galatasaray’ın dahi ümit etmekten vazgeçtiği Aydın – geçen hafta da söylediğim gibi- Rijkaard’ın ellerinde yeniden doğuyor adeta. Dün akşamki maçta sol açıkta olması sürpriz olmuştu. Fakat asıl sürprizi Aydın’ın maç performansıydı. Yaptığı ortalar ve ileri koşularıyla maçın temposunun yüksek kalmasını sağlayan oyunculardan biriydi. Bir yılı suskun geçiren Nonda ise adeta küllerinden doğarak hat-trick yaptı. Elbette bu maç Nonda’nın ilk on birdeki yerini garantilemeyecek fakat moralini yükseltip kendine güvenini geri getireceği açık. Zaten Rijkaard’ın geldiğinden beri yapmaya çalıştığı şey bu. Rakip karşısına her zaman kendine güvenen bir on sekiz ile çıkmak istiyor. Ancak bu şekilde gerek asları gerekse yedek kulübesi ile ligin en iyisi olabileceğinin farkında.

Galatasaray dün akşam rakibi karşısındaki ezici üstünlüğünü keyif veren bir futbolla sağladı. Hem de Galatasaray’ın en önemli silahlarından yoksun haliyle bir nevi yedek kulübesiyle bunu başardı. Takımın geçtiğimiz sezon şampiyonluktan kopmasının temelinde, yaşadığı kronik sakatlıklar ve bunun sonucunda yaşadığı kadro sıkıntısı, kulübede maçın gidişatını değiştirebilecek “kumaşı iyi” futbolcu eksikliği yatıyordu. Fakat görünen o ki Galatasaray bu sorunu – Rijkaard’ın doğru oyuncu analizleri ve çalışmalarıyla- çözmüş durumda.

En başta da dediğim gibi, rakibi göz önüne aldığımızda futbol açısından bir kıstas değildi bu maç. Lakin avantajlı bir skora sahip olmasına rağmen seyircisine keyif vermek için oynayan bir Galatasaray vardı sahada. Yani geçen yıl taraftarın hasret kaldığı o “ ruhun” geri dönüşü açısından önemli bir yere sahipti maç..


Galatasaray deplasmanda aldığı 4-1 ile zaten turu garantilemişti. Fakat kendi evinde tur sevincini taçlandırmayı seçti. Uzun bir aranın ardından Galatasaray oynadığı oyunla seyircisine zevk verdi.. Taraftarın bir türlü sevemediği mor formalarına rağmen..

Antrenman havası…

Fenerbahçe’de ise durum tam aksi doğrultudaydı..

Gerek evinde kazandığı 5-1’in rehaveti gerekse Macar takımının seyircisiz oynaması sonucunda tam bir antrenman maçı havası hakimdi karşılaşmada. Zaten bu havayı oyuncuların biraz da laubali hareketlerinden anlamak mümkündü. Ancak her şeye rağmen futbolcular ve teknik ekip haftasonu oynanacak Denizlispor deplasmanı için kendilerini zorlamama düşüncesindeydi.

Yeni transferlerden Cristian. sakin ve ne yapacağını bilen bir görüntüde. Andre Santos ise biraz tribünlere oynayan oyuncu havasında ama gün geçtikçe üzerine katacağını düşünüyorum, zaten golü daha fazla düşünmesi takımın hücum gücüne olumlu bir katkı sağlayacak gibi.

Bu maç hakkında fazla konuşmaya gerek yok, Fenerbahçe rahat bir karşılaşma oynadı ve turu kaptı. Ancak kafamı kurcalayan bir konu var. O da defansın göbeğinde bariz bir sıkıntının olduğu. Bilica çok fazla yerini kaybederek oynuyor. Bu belki zayıf takımlar karşısında fazla sorun olmayacaktır, ancak güçlü rakipler bu hataları affetmez. Daum’un da geçen maç bu konu hakkında serzenişlerini dinlemiştik zaten. O yüzden acil bir müdahale şart. Ali Bilgin ise verilen şansı yine iyi kullanamadı. Zaten kendisi bu gidişle futbolu unutacak gibi, gerçekten yazık...
 
Futbol Bloglarini Takip Edin