19 Ekim 2009 Pazartesi

Zirvenin ateşi yine yükseldi

Fenerbahçe sekizde sekiz yaptığı serisini Gaziantep’te sonlandırmak zorunda kaldı.. Hem de akıllara biraz olsun 1999 Manchester United- Bayern Munich arasında oynanan tarihi finali hatırlatırcasına..

Fakat o gün Ottmar Hitzfeld, artık galibiyetinden emin olup da takımının golünü atan Mario Basler’i oyundan almak için en azından 89.dakikaya kadar beklemişti.. Almanların bu en acı gününden ders almamış olan Daum ise galibiyete gereğinden erken karar vererek yaptığı hatalı değişikliklerle takımın serisinin sonunu hazırladı. Daum’un aklında belli ki haftaya oynanacak Galatasaray derbisi vardı. Gerek kadro seçimi gerekse oyun içinde yaptığı değişiklikler -kart sınırında bulunan Gökhan Gönül’ün gereksiz yere oyundan alınması gibi- bunu açık bir şekilde ortaya koyuyordu. Bu da belli ki hem hocanın hem de takımın konsantrasyonunu etkiledi. Elbette bu derbinin iki camia için önemi de ortada fakat Aziz Yıldırım’ın söz verdiği “üç yıl üst üste şampiyonluk“ için yalnızca bu derbinin de yetmeyeceği bir gerçek.

Maçın ardından yaptığı açıklamada Daum yaptığı hataların bilincinde olduğunu e dersini aldığını söyledi. Şimdilik her şey yolunda görülüyor fakat işin aslı Perşembe günü oynanacak Bükreş maçında ortaya çıkacak. Daha önceki Avrupa maçlarından önce yaptığı açıklamalarla lige daha çok önem verdiğini belirten teknik direktör bu maçtaki seçimleriyle başarı konusundaki tercihlerini de ortaya koyacak..

Galatasaray ise rakibinin üç puan kaybettiği haftada taraftarlarının yürekleri ağzında izlediği bir maçın ardından galip gelmeyi başardı. Maçın üst biteceği bekleniyordu ama kimsenin 90 dakikada yedi gol izlemeyi düşündüğünü sanmıyorum.

Galatasaray’da en büyük sıkıntısının savunma hattında olduğu ortada. Bu sıkıntının sebeplerinden birisi ise Servet’in bir türlü ileri çıkmaktan vazgeçememesi. Rijkaard kendisini bu konuda açıkça uyarsa da Servet “sorumluluk üstlenmekten” bir türlü vazgeçmiyor. Bu durum karşısında savunmayı bir türlü istediği şablona oturtamayan Rijkaard da yeni bir B planı geliştirmeyi seçmiş. Galatasaray’ın gol yemesine engel olamıyor fakat oyunu önde tutarak yediğinden daha fazla atmasını sağlamaya çalışıyor. Maçtan sonra yaptığı basın açıklamasında da bunu açıkça “yediğimizden bir fazla gol attığımızda her şey yolunda.” sözleriyle dile getirdi. Bu açıklaması maç sonrası yayınlanan spor programlarında çok fazla eleştirildi. Fakat şahsi görüşüm, Rijkaard’ın; geçmişteki başarıların ve verilen emeğin “bir skorla” hiçe sayılıp efsaneleşmiş bir futbolcunun futbol bilgisinin tartışılmaya başlandığı bir ülke olduğumuzun gayet bilincinde olduğunu gösteren bir açıklamaydı. Geldiğinden beri Türk ligini tanımadığı konusunda yapılan eleştirileri ne kadar hızlı öğrendiğini göstermiş oldu.

Fenerbahçe’nin bu hafta yaşadığı puan kaybının ardından, son iki maçta beş puan kaybederek adeta çarmıha gerilen Rijkaard’da biraz rahatlama şansı buldu. Elbette yaşanacak ilk puan kaybında yeniden bütün eleştiri oklarının hedefinde olacak. Fakat İspanya gibi gerek medyası gerek dönen çarklarıyda futbolun cehenneminde beş yıl ayakta durabilmiş bir teknik adamın eskiler gibi kolay gideceğini hiç sanmıyorum.

9 Ekim 2009 Cuma

Unutulmaz Zaferler...Galatasaray-Real Madrid


Milenyumun başlangıcı tüm dünyada kutlanırken, bir başka kutlama vardı Copenhag sokaklarında. Olmaz denilen olmuş, Galatasaray İngiliz devi Arsenal’i penaltılarda saf dışı bırakarak UEFA Kupası’nı müzesine götürmüştü. 1999-2000 sezonunu ligde de şampiyon olarak bitiren Galatasaraylılardan mutlusu yoktu.
Ancak birden her şey değişti. Dümendeki kaptan Fatih Terim gemiyi terk etmiş, Hakan Şükür İnter’e gitmişti. Tüm kafalarda bir anda aynı soru belirdi ve herkes birbirine, Romanya’dan gelen Lucescu’nun takım için yeterli olup olmadığını soruyordu. Fakat sevimli yüzü, yüksek kültürü ve kalitesiyle çabuk sevdirdi kendini Luce.
Yeni sezonda Super Kupa zaferiyle devam eden Avrupa geleneği, Strum Graz’ın ardından 2.sırada bitirilen Şampiyonlar Ligi D Grubu’yla sürmüş, o dönem uygulanmakta olan 16 takımlı gruplarda Milan, Deportivo ve PSG maçlarıyla zirveye ulaşmıştı. Tıpkı UEFA Kupası gibi bu da gerçekti ve Galatasaray 2000-2001 sezonunda Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek finaldeydi.
Takvimler 3 Nisan’ı gösterirken, Ali Sami Yen’i hınca hınç dolduran taraftarlar Real Madrid’i bekliyordu. Del Bosque yönetimindeki İspanyollar altın çağlarını yaşarken İstanbul’a gelmişlerdi ve Figo, Raul, Casillas gibi yıldızlar tüm haşmetiyle cehennemi yaratan taraftarlara baş kaldırıyordu. 21.45’te Collina düdüğünü çaldı ve dev maç başladı. Etkiliydi Real Madrid; Taffarel’in koruduğu kaleye dalga dalga geliyor ve Jardel’in kariyeri boyunca kendilerine attığı golleri bize unutturuyordu. Çok geçmeden süper yıldızların arasından sıyrılan Helguera, topu kalenin sağ köşesine bıraktı ve skor 1-0 oldu. Ardından, Makelele çıktı sahneye ve Bülent Korkmaz’dan kurtulup aynı köşeden topu ağlara yolladı. Bir anda 2-0 olan maçın ilk yarısı bu şekilde bitti. Taraftarlar ‘buraya kadarmış’ diye düşünürken, soyunma odasındaki Lucescu ve talebeleri aynı fikirde değildi…
Collina bir kez daha düdüğünü çaldığında her şey değişmişti. Sarı kırmızılı tehlike kendisini Madrid kalesinde hissettiriyor ve uğurumuz olan İtalyan hakemi bu kez penaltı kararı için düdük çalmaya zorluyordu. Ümit Davala’nın skoru 2-1’e taşıyan penaltısı ümitleri yeniden yeşertirken bu gol Galatasaray’ın Avrupa kupalarındaki 200. golü olarak tarihe geçiyordu. Arkasına taraftar desteğini yeniden alan Galatasaray, 2002 Dünya Kupası’nda destan yazmaya hazırlanan Hasan Şaş’la skoru 2-2’ye getirdi ve o ana kadar sakinliğiyle tanına Lucescu’nun yumrukları havadaydı.
Son dakikalara gelinirken orta sahada dengeli giden maç, Fatih Akyel’in Roberto Carlos’u bir Formula aracı gibi sollamasıyla bir kez daha bizim lehimize döndü ve Super Mario Jardel, havada asılı kalarak, Helguera’ya nazire yaparcasına aynı kalede Casillas’ı avladı.
İmkansız denilen gerçek olmuştu, 20 yıldır 2-0 öndeyken hiçbir mücadeleyi kaybetmeyen Real Madrid, Mecidiyeköy’de diz çökmüştü. Milyonlar “Şampiyon Galatasaray” sloganıyla haykırırken, Avrupa fatihi gazeteleri de zor durumda bırakmış ve 23.45’te başlık değiştirmelerine neden olmuştu.
Türk futbolu işte böyle not düştü tarih sayfalarına 3 Nisan gecesinde ve 45 dakikada gelen zaferi en iyi özetleyen başlık, Fransız kültürüne sahip Galatasaray için atılmıştı.
“İlk yarıda ‘REAL’ ikinci yarıda ‘SurReal’…”
 
Futbol Bloglarini Takip Edin