7 Eylül 2009 Pazartesi

Hayatın akışına bıraktı kendini...Sven Goran Eriksson...


Sven Goran Eriksson, nam-ı değer Svennis, parlak futbolculuk geçmişi olmayan ama teknik direktörlüğüyle efsane olmuş hocalar kategorisinde çok iyi bir örnek teşkil eder. 27 yaşında yaşadığı diz sakatlığı yüzünden futbolu bırakmış olsa da zaten sergilediği performansla dünyayı sarsacak bir sağ bek olmaktan her zaman oldukça uzaktı. Ancak belki kendisi dahil kimse tahmin edemezdi, bir efsane olmak için sadece birkaç adım kaldığını.
29 yaşındaydı ve Degerfors IF takımı ona emanetti, kadroda kendisinden yaşça büyük oyunculardan öğreneceklerini tamamlamadan, üzerinde eşofmanı, kulübede sorumlu olarak bulunuyordu. Ancak genç Eriksson, futbolculuktaki hüsranı bu sefer yaşamak istemiyor ve hırsla çalışmalarına devam ediyordu. Çok değil, aradan 1 yıl geçti ve Svennis kendini ispatlayarak İsveç’in o dönem en büyük takımı olan Göteborg’a gitti. İlginç olaylar burada da peşini bırakmadı genç teknik adamın. Sanki hayat 3 yılda şampiyonluk yaşamadığı halde onu kazanmaya çalışıyordu ve bu sefer ki adres Portekiz’di, Benfica kulübü sürpriz ve taraftarlarından tepki çekecek bir kararla onu Estadio Luz’a getirmişti. Avrupa’nın kuzeyinden gelen bu soğuk adam çabuk ısındı Portekiz’e ve art arda kazanılan 2 şampiyonluk Lizbon’da yüzleri güldürdü. Bu başarılar ona Serie A kapılarını ardına kadar açsa da, 5 yıl kaldığı İtalya’da (Genoa ve Fiorentina’da çalıştı), hep Lizbon’u özledi. Takvimler 1989’u gösterirken, ikinci evinde, Benfica’daydı tekrar. Daha önce oynadığı filmde bir kez daha rol alan Eriksson, aynı mutlu sonla yani 2 şampiyonlukla hem CVsini hem cebini dolduruyordu. 92 baharında, Serie A’da ona hala inanan birileri vardı ve Sampdoria reddedemeyeceği bir teklifle çaldı İsveçlinin kapısını. Bu sefer olacaktı, İtalya onun için bir alışveriş merkezi olarak kalmamalıydı ve azmin diğer adı olan Svennis, bunu da başardı. Devlerin arasında İtalya kupasını müzesine götüren Sampdoria, ünlenirken, Eriksson yine başroldeydi. Hayat onun istediği gibi ilerliyordu ama kazanılan 4 Portekiz şampiyonluğu zamanla eskimeye başlamıştı. İtalya’da kalmak onun için en iyisiydi ve İngiltere’den gelen teklifleri reddeden Eriksson, başkentin yolunu tutarak Lazio’ya, bir teknik direktör olarak tutunabilmenin en zor olduğu takıma gelmişti. Ancak bu sefer her şey rüya gibiydi, taktığı buz mavisi kravat onu 40 yıllık Laziolu gibi gösteriyor, gözlerinin mavisi Veron, Nesta, Nedved gibi yıldızlara aidiyet duygusunu aşılıyordu. Kadrosuna Stankovic, Salas ve Mancini’yi de katan Eriksson, Viyana filarmoni orkestrası gibi izleyenleri mest eden bir takım yaratarak, İtalya Kupası, İtalya Süper Kupası(2), UEFA kupası ve Kupa Galipleri Kupasını topladı 3 senede. Artık bir hedef vardı ulaşılmadık, o da Serie A’da İnter, Milan ve Juventus’u geride bırakarak zafer yaşamak ve dünyada zirveye çıkmak. 2000 yılında bunu da başardığında kimse şaşırmamıştı ama İsveç’in gururu artık gözünü daha büyük yerlere dikmişti. Yıllık 5.5 milyon Poundluk tarihi teklif onu yıllar önce gitmediği İngiltere’ye, hem de kulüpler üstü bir düzeye milli takıma getirmişti. Wembley sakinleri ayakta alkışlayacakları yeni liderlerini bulmuştu ama işler umulduğu gibi gitmedi hiçbir zaman Ada’da. Lampard, Owen, Heskey, Gerrard’lı kadroyla oynanan kötü futbol, dünya kupalarında çeyrek finalden geri dönüşler, gazetelerde atılan ‘idiot’ başlıklarıyla son buldu ve Eriksson, renklerin buluştuğu başka bir yuva buldu kendine. Manchester City. Mavi gözlü dev, Manchester’da buz mavisi kravatını yine taktı ama bu sefer düzen tersine işliyordu. İngiltere seferi bitmeliydi artık ve zor görevlerin adamı Güney Amerika’daydı. Mexica’da her şeyi denedi ama Cardozo ve Giovani Dos Santos da onun başarılı olmasını sağlayamadı. 13 maçta alınan 6 mağlubiyet bu görevi de sonlandırdı ve Eriksson artık pes etmişti. Yeni başlangıca soyundu Svennis ve Trabzonspor görüşmesiyle sinyallerini verdiği takım arayışları, dünyanın en eski futbol takımı olarak bilinen Notts County’de son buldu. Şu sıralarda, 4.ligde bulunan Notts County’nin futbol direktörü olan bu dev adam bir kez daha TV yayınlarında karşımıza çıkmasa da biz onu hep elindeki kupalarla hatırlamaya devam edeceğiz…

1 yorum:

  1. Spor ve beraberinde şans,kader,üzüntü,sevinç!
    Her ne olursa olsun güzel bir son tadında...
    Ağzınıza sağlık...

    YanıtlaSil

 
Futbol Bloglarini Takip Edin