3 Nisan 2009 Cuma

Superbia in proelio*..


Manchester City’nin armasında yer alan ve kazanabildiği üç kupayı temsil eden üç yıldızın hemen altında yazan “savaşta ve mücadelede hep gurur*’’..



Manchester United ile aralarında 120 yıldır süregelen rekabette, hep ‘’halktan’’ gelen taraf olmalarını sağlayan ve rakibe karşı aldıkları en önemli galibiyetin anısı..



1800’lerin son demlerinde işçiler tarafından kurulan bu iki ezeli takım, 19.yüzyılın kapanışında en önemli mücadelelerini sahada değil, kulüp bütçesinin yönetiminde vermekteydi.. O yıllarda ülkeyi kaosa sürükleyen kriz, takımları yok etmek üzereyken iki takım yöneticilerinin yaptığı seçimler bir çözümden öte, etkileri günümüz futbol arenasına dahi yansıyacak bir sürecin başlamasına sebep olacaktı. Bu darboğazdan geçişte, City yeniden yapılanıp küçülme yolunu seçerken, Newton Heath L&YR zengin bir iş adamına satılarak, dünya futbol tarihine kazınacak olan ismiyle, Manchester United olarak yeniden doğdu. Lakin ne kazanılacak olan şampiyonluklar-kupalar-başarılar, ne de yıldızlar, küstürdüğü mavi yakalı taraftarlarını asla geri döndüremeyecekti. Artık futbolun içinde sınıflar da vardı ve City, sir’lerin karşısında ‘the citizens’ olarak; kaybettiği, küme düştüğü yahut kazandığı her maçta yanında olup, desteğini hiçbir zaman esirgemeyecek olan kemikleşmiş bir taraftar kitlesine sahip olarak, rakibine karşı saha dışında en anlamlı galibiyeti almıştı.



Fakat yurttaşların gururlu mücadelesi yine bir yüzyıl değişiminde teklemeye başladı. Artık takım renklerinin, yakaların önüne geçtiği bir dünyada ayakta kalmakta zorlanıyorlardı. Üst üste alınan mağlubiyetler, istikrarsız yönetimler, uyumsuz futbol ve en sonunda takımın küme düşmesi ile 100 yıl önce ezeli rakipten kazanılan taraftarlarını kaybetmişti, takım artık batmanın eşiğindeydi. 2006 yılı geldiğinde, yurttaşların büyük tepkisine karşın, takım Taylandlı bir iş adamı tarafından satın alındı. Lakin gelen paraya rağmen takımdaki huzursuzluk git gide artıyordu. Böyle bir ortamda, bir de Sven Goran Eriksson’un gönderilmesi iplerin tamamen kopmasına neden oldu ve kulüp bir kez daha el değiştirdi.



Bu seferki sahip, krizin kıyısından geçmediği ülke; Birleşik Arap Emirlikleri şeyhi, Sheikh Mansour bin Zayed Al Nahyan’dı. Mancherster City, son dönemlerin en moda zengin hobisi, gerçek hayatta championship manager keyfinin son ve malesef en acıklı kurbanıydı. Zira yeni sahipleri, sahip olduğu servetle transfer piyasasını, futbol konusundaki bilgisizliğiyle de futboldaki bütün dengeleri alt üst edecek güçteydi..



Ada bu satışın şokuyla çalkalanırken, Avrupa ise Milan’daki iki Brezilya’nın ego savaşlarını izlemekteydi. Beklenen olmuş, disiplinsizliği yüzünden Katalunya’dan sınır dışı edilen Ronaldinho, Berlusconi’nin isteği üzerine Milano’ya getirilmişti. Şüphesiz ki, bu transfer karşısında en büyük şoku, daha önce sayısız kez Ronaldinho’yu takımda istemediği beyan eden, Kaka yaşıyordu. Yükselen grafiğine eklenen ödül ile, Milan’daki yerini iyice garantileyip sadece Cristiano Ronaldo ile aralarında yapılan ‘’en iyi’’ kıyası dışında asla eleştirilmeyen yıldızın tahtı artık sallantıdaydı. Kaka’nın yaptığı, ‘’Ronaldinho çok iyi bir oyuncu ama ikimizin aynı takımda oynaması imkansız, böylesine iki yıldıza aynı anda forma giydirmek Milan için negatif etki yaratır, Ronaldinho Milan için doğru oyuncu değil’’ açıklamalarına karşın Ronaldinho’nun alınmasında bu kadar ısrar edilmesi aslında çok daha büyük bir gerçeği saklıyordu: Milan, Kaka’dan vazgeçmişti..



Ronaldinho’nun resmen San Siro’ya gelişiyle, basın toplantılarında ‘’onunla oynamak büyük bir zevk olacak.’’ şeklindeki jestler, kapalı kapıların ardında restlere dönüşüyordu. Bir zamanlar Paolo Maldini’den sonra kaptanlık bandını taşımayı hayal eden Kaka’nın kariyerini artık Real Madrid’de devam ettirmeyi istediğini açıklamasının ardından, Milan yönetimi Kaka’nın satışıyla ilgili görüşmelere başlayarak savaşı iyice kızıştırıyordu. Artık Kaka’nın 120 milyon euro’lık fiyatı belirlenmiş ve fiyat iki takıma önerilmişti.. Kaka için Milan defteri kapanmak üzereydi.. Lakin sezon başladığında Kaka’nın Ronaldinho ile aynı takımda oynayamayacağı konusundaki görüşlerinde ne kadar haklı olduğu gözler önüne serildi. Ronaldinho alışma evresini henüz atlatamadığı ve form tutamadığı için takıma beklenen katkıyı sağlayamadığı gibi, sahada da Milan taraftarının alıştığı Kaka performansının izlenmesine engel oluyordu. Saha içinde durum böyleyken yönetim cephesinde de memnuniyetsizlik artıyor, Ronaldinho ve Shevchenko’dan beklenen verim alınamadığı gibi Kaka’yı da küstürmeyi başarıyorlardı. Devre arası verildiğinde, Milan şampiyonluk yarışından kopma noktasındaydı ve futbol dünyasını allak bullak eden transfer teklifi gündemde bomba etkisi yapmıştı..



Bütün spor gazeteleri ve programlarında Manchester City’nin 150 milyon euroluk tarihi transfer teklifi gündemi oluşturuyordu. Artık her yerde, kesin gözüyle bakılan bu satışın futbol dünyasında bozacağı dengeler, Kaka’nın kariyerinde yaratacağı etki, Milan’ın kazanacağı 120 milyon euro ile yapacağı transferler konuşuluyor ve transfer dönemi klasiklerinden olarak 150 milyon euro ile alınabilecek evler, arabalar, formalar sayılıyor, İngiliz gazeteleri Kaka’ya Manchester City forması giydirdikleri fotoğrafları manşetlerinde yayınlıyorlardı. Lakin gerek spor basınının, gerekse kulüplerin başında oturup güç-para ve siyaset üçgeninde takım ruhlarını satmaya- satın almaya çalışan yöneticilerin unuttuğu, takımı var edenin taraftar olduğu gerçeğini iki takımın yönetimine karşı direnişiyle görüşmeler boyunca yok sayılan rossoneri’ler hatırlattı..Taraftarların, bir futbolcuya böylesine sahip çıkması ne takım ne de Kaka’nın kendisi tarafından beklenen bir şey değildi. Şeyh Mansour Bin Zayed’in umursamadığı bu tepki, artık Real Madrid hayali kuran küskün Kaka’yı ’Beni bu kadar sevdiklerini bilmiyordum, çok duygulandım..Paranın hiçbir önemi yok burada onlarla, Milanlı olarak kalmak istiyorum ’’ sözleriyle takımına bağlayıp, 150 milyon euro’yu reddetmesine sebep olurken, aslında uzun zamandır unutulan takımların ruhunu ve futbolun dengelerini korumaya yönelik atılan en önemli adımlardan biriydi..





Lakin rossoneri ruhu ancak Kaka’yı kurtarmaya yetti.. Zira paranın oluk gibi aktığı Manchester City şeyhi rotayı diğer yıldız futbolculara çevirip halen hassas dengelerin üzerinde sakıncalı hareketlerine devam ediyor.. Şeyhin yeni kurban listesinde daha önceden 100 milyon pound ile ret cevabı aldığı iki yıldız David Villa, Gianluigi Buffon ve ilk defa gündemine aldığı Thierry Henry var. Bütün olumsuz yanıtlara rağmen, adeta championship manager’e yeni başlayan acemi bir çocuk gibi, adını duyduğu her yıldız futbolcuyu yüksek rakamlarla kendi takımında toplayıp oyunun tadını kaçırmaya çalışıyor ve bu hileden de pek vazgeçecek gibi görünmüyor. Belki de yapması gereken en önemli şeylerden biri, artık yurttaşlar için hiçbir anlamı kalmayan superbia in proelio’nun Pecuniate obediunt omnia olarak değiştirilmesi.. Ne de olsa onun dünyasında ‘savaşlar gururla değil parayla kazanılıyor’..

1 yorum:

  1. 3 yıldız Manchester'ın 3 büyük nehrini temsil ediyor diye biliyorum. Güzel bi yazı.
    Money does master all things. ;)

    YanıtlaSil

 
Futbol Bloglarini Takip Edin